5 Haziran 2011 Pazar

Sanat Tanımı Topluluğu (STT) ile ilk çalışmam

STT ile ilk tanışmam;
STT’ yi arkadaşımdan ilk duyduğumda doğrusu ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu.  Öncelikle STT’ nin sitesini inceledim ve burada yapılanlar hoşuma gitti sonrasında sanat anlayışımla bağdaştırabildiğim çalışmalar gördüm ve benimde bundan bir öğrenci olarak olumlu yönde faydalanabileceğimi düşündüm ve burayla iletişime geçmeye karar verdim. Kendimi doğru ifade edebilmek için kendimi tanıtan yaptığım işlerle bir özgeçmiş hazırladım ve e-mail gönderdim. Bir süre sonra beni telefonla aradılar ve etkinliğe davet ettiler. Ayrıca telefonda üzerime kalın giyinmememi söylemişlerdi bununda nedenini çalışmalar ilerledikçe zaman içinde öğrenmiş oldum.
STT’ de ilk günüm;
İlk gün Taksimdeki yerine giderken yolda yapacaklarımızla ilgili hiçbir fikrim yoktu. O gün yağmurlu ve soğuktu sırılsıklam ıslanmış ve yorulmuştum ancak STT ye davet edilmenin sevinci her şeye değerdi. Bu düşünceler içinde kendimi STT’ nin kapısı önünde buldum ve zile bastım her şey bu andan itibaren başladı.
 Kapıyı bir bayan açtı, tabi ki o an kim olduğunu bilmiyordum. İçeri girdim bir odaya yönlendirildim. Heyecanım daha çok artmıştı. Karşımda bir video vardı. Leyla Dedeal, kulağıma sessizce izlememi ve onlar ne yaparsa onu takip etmemi söyledi. Yaklaşık 3-4 dk. lık bir videoyu üç defa izledim. Bu sırada kimse konuşmuyor ve Leyla Dedeal bizim fotoğraflarımızı çekiyordu. Bu arada bende videoda olup biten her şeye dikkat ediyordum çünkü birazdan ne iş yapacağımızı bilmiyordum ve video ile ilgili bir şeyler olabileceğini düşünüyordum.
Bir süre sonra Şükrü Aysan bir sandalyeye oturdu ve ardından herkes sırayla birer sandalyeye oturmaya başlayınca ben de gözüme kestirdiğim bir sandalyeye oturdum. Bu arada benim için önemli olabilecek bir ayrıntı yakaladım ki o da oradaki kişi sayısı kadar sandalye vardı. Sandalyelerin üzerinde dosyalar, dosyalarda o gün için hazırlanmış kâğıtlar ve hepsi aynı renkte olan gri renkte kalemler fotoğraftaki gibi dosyaya yerleştirilmişti.
                Herkes oturduktan sonra Şükrü Aysan elindeki nota yazılı olanları okumaya başladı. Biz de içeriğini felsefe ve matematiğin oluşturduğu elimizdeki notlardan okuduklarını takip ettik.
          Sonrasında Leyla Dedeal,  Asuman Destecioğlu ve Bedriye Kaya’ dan içlerinden biri bir paragrafları tekrar okuyor, ama belli yerlerde duraklayarak Şükrü Aysan bu konuları açıklıyor. Kısacası okunan konular hakkında bir konuşma ve tartışma ortamı yaratılıyor. Bu ortamda katılımcılar konu ile ilgili soru sorabiliyor.
          Metinler oldukça zorlayıcı ve düşünmeye sevk edici, bazen de sanki hiçbir şey anlamadığını düşündürebiliyor. Ama zaman ilerledikçe ortaya çıkan işin oldukça dolu olduğunu görebiliyorsun. Bu konuşulanlar o kadar etkili oluyor ki, o hafta boyunca bazı şeyleri kendi kendine de sürekli irdelediğini görüyorsun.
          Katılım için oldukça seçiciler. Her e-mail gönderen bu tekinliğe malesef katılamıyor. Gelmeyen bir katılımcı olduğunda ancak onun yerine sizi arıyorlar. Ben o şekilde gidiyorum. Sanatın her türlü dalıyla uğraşan genç yaşlı herkese böyle bir deneyim yaşamayı öneriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder